29 Mart 2017 Çarşamba

Nancy H. Kleinbaum - Ölü Ozanlar Derneği



___ KİTABIN KÜNYESİ ___

Kitabın Adı : Ölü Ozanlar Derneği
Kitabın Yazarı :  N. H. Kleinbaum
Çevirmen : Gül Yılmaz
Yayınevi : Nokta Kitap
ISBN : 975-9254-72-7
Basım Tarihi : Ocak 2006 (8. Baskı )
Sayfa Sayısı : 160
Fiyatı : 10 tl





____ ARKA KAPAK ____

Yarını düşlüyoruz ve yarın gelmiyor;
Gerçekten istemediğimiz zaferler düşlüyoruz.
Yeni gün çoktan geldiği halde,
Yeni bir gün düşlüyoruz,
Yapılması gereken savaşlardan kaçıyoruz.

Çağrıyı duyuyoruz ; ama hiç önemsemiyoruz;
Gelecek henüz bir planken , o gelecek için ümitleniyoruz.
Her gün kaçtığımız bilgeliği düşlüyoruz,
Kurtuluş elimizdeyken , kurtarıcı için dua ediyoruz.

Ve hala uyuyoruz.
Ve hala uyuyoruz.
Ve hala dua ediyoruz. 
Ve hala korkuyoruz ...


___Yazara Dair___

N.H Kleinbaum , Northwestern Üniversitesi Medill Gazetecilik okulundan mezun olmuştur.Bir gazete röportajcısıdır, aynı zamanda editörlük de yapmaktadır.Diğer yayımlanmış kitapları; GROWING PAINS ve D.A.R.L.Y
Eşi ve üç çocuğuyla birlikte New York , Mt. Kisco 'da yaşamaktadır.


___ OKUYUCU YORUMU ___


Yine sayfa sayısı az olmakla birlikte , sıcacık bir kitap okumuş olmamın mutluluğu ile yazıyorum.Bir öğretmenin , öğrencilerinin yaşamını nasıl etkileyebildiğini , bir insanın bir sürü hayatı nasıl değiştirebildiğini gösteren bir kitaptı. Filmi çekilen kitaplarda her zaman önce kitabı okuma taraftarıyım . Her ne kadar kitabın kapağında filmden bir alıntıyı içeren bir fotoğraf ve büyük harfle Robin WILLIAMS yazsa da , kitabı okumadan filmi izlememek için büyük bir direniş örneği gösterdim 😊 İyi ki böyle yapmışım çünkü kitap , bir anda dünyasının içine düşüvereceğiniz ve soluksuz ilerleyebileceğiniz tarzda yazılmış. Bir avuç gencin , İngilizce öğretmenlerinin izinden giderek yaşadıkları öyle içten , öyle samimi bir dille anlatılmış ki bu serüven sonsuza dek sürecek sanıyorsunuz. Ama Kleinbaum okuyucusunu mutlu bir sondan mahrum bırakmış . Her ne kadar sürekli mutlu sonlarla biten hikayeler beni tatmin etmese de , bu çocukların hikayesinde bu mutsuz sonu biraz eğreti buldum. Belki de bu durum yazarın yaşattığı küçük şoktan kaynaklanmış olabilir. Kısaca özetlemek gerekirse , okuyucu için genel hatta eğlenceli olarak devam eden kitap son bölümlerde yaşattığı şokla okuyucuyu bir anda sarsıyor. Tabi bu sarsıntının çok ani geldiğini söylersem yine haksızlık etmiş olacağım. Olaylar geliştikçe yavaş yavaş küçük sarsıntılar yaşayan kahramanlarımız , sonunda okuyucuyu beklenmedik ve üzücü bir durumla karşılayarak veda ediyorlar. Kendi adıma okuma fırsatı bulduğum için şanslı hissettiğim kitaplardan biri oldu Ölü Ozanlar Derneği . Ve hissettirdikleriyle çok uzun süre hatırlayacağım bir roman olarak kalacağından da eminim artık . Okuyacak olanlar kaçırmasın derim :) Şimdiden iyi okumalar :)


____ KİTAP ALINTILARI ____

syf 81

"Doğruları..." diye bağırdı Todd. "Doğrular, her zaman insanın ayaklarını açıkta bırakan bir battaniye gibidir."
Birkaç oğlan kıkırdadı.Todd'un sıkıntılı yüzünde öfke dolu bir ifade belirdi. " Onların canı cehenneme! " diyerek onu yatıştırdı Keating. " Battaniyeden söz et ."
Todd gözlerini açtı ve sınıfa baktı. " Yayarsın , çekiştirirsin ; ama hiçbir zaman tamamen örtemez."
"Devam et é dedi Keating.
"Tekmelersin, yerden yere vurursun ; ama yetmez ... "
"Durma!"  diye bağırdı Keating.
"Ağlayarak doğduğumuz andan itibaren" diye bağırdı Todd, uğraşıyordu; ama kelimeler ağzından güçlükle çıkıyordu, "öleceğimiz ana gelene kadar, ağlarken , bağırırken , çığlık atarken yalnızca başımızı örter."





KİTAPLA KALIN ....

23 Mart 2017 Perşembe

Ziya Gökalp Anısına / İYİ Kİ DOĞDUN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN BABASI






















                                                   HALKA DOĞRU.......





Türkçülük akımının en büyük teorisyenlerinden biri olarak ünlenen ve sosyolog olarak tanınan Ziya Gökalp(1876-1924),halkbilimi çalışmaları açısından son derece önemli bir isimdir.Diyarbakır'da Askeri Rüştiye(1890) ve Askeri İdadi'den (1894) mezun olduktan sonra İstanbul'da Tıbbiye mektebinde yüksek öğrenime başlar.Padişaha karşı kurulan gizli İhtilal Komitesine üye olması nedeniyle önce tutuklanır , sonra da Diyarbakır'a gönderilir.Burada bir yandan siyaset , felsefe ve tarih konularına yönelir. İstibdat'a karşı çalışmalarını burada da sürdürür.Bölgedeki Hamidiye alaylarının komutanı İbrahim Paşa'nın yolsuzluklarına karşı halkla birlikte giriştikleri eylemler döneminde önemli sonuçlar yaratmıştır. Ziya Gökalp , bu olayları Şaki İbrahim Destanı'nda anlatır. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Diyarbakır ve bölge illerde etkin görevler alır,bölge gazetelerinde görüşlerini anlatan yazılar yazar.Üst görevlere geldiği İttihat ve Terakki Partisi'nin Selanik'teki merkezine gider.Burada Genç Kalemler,Yeni Felsefe,Rumeli dergi ve gazetelerinde Türkçülük ve dilde sadeleşme düşüncelerini yayar.Parti genel merkezi 1912 yılında İstanbul'a taşınınca Ziya Gökalp de İstanbul'a yerleşir.Türk Yurdu,Halka Doğru ve Yeni Mecmua dergilerinde yazar.İstanbul'un işgali üzerine tutuklanır ve 1919-1921 yılları arasında Malta'da sürgün hayatı yaşar.
1921-1923 yılları arasında Diyarbakır'da Küçük Mecmua'yı yayımlar.1923 yılında Telif ve Tercüme Heyeti başkanlığına getirilir.Burada çeşitli dergi ve gazetelerde yazar ve önemli kitaplarını birbirinin ardınca yayımlar.

Ziya Gökalp'e göre Türk haklı engin bir ruha ve büyük bir kültürel zenginliğe sahiptir.Bu zenginliğin değerini ne yazık ki Osmanlı aydını bilememiş,Arap ve Fars edebiyatlarının etkisinde kalarak kendi özgün ve milli edebiyatını yaratamamıştır.Bu nedenle de, Gökalp 'in terimiyle "tat" (yabancı) milletlere öykünerek "sart"laşmıştı yani özünden uzaklaşmıştı.Aydına düşen görev , halkın arasında işlenmemiş vaziyette duran bu cevheri almak ve milli edebiyatı yaratmak olmalıdır.Ziya Gökalp'in yeni Türk kültürünü inşa ederken tıpkı 18. yy Alman aydınları gibi halka, en eskiye ve bozulmamış olduğuna inandığı tarihsel dönemlere başvurması , şaşırtıcı bir benzerlik olan esin kaynakları açısından yorumlanmaya muhtaçtır.
Gökalp, Ankara'da olduğu dönem içerisinde , Ağustos'ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. 1924'te kısa süren hastalık döneminin sonrasında dinlenmek için gittiği İstanbul'da 25 Ekim 1924 günü  hayatını kaybetti. Divanyolu'ndaki II. Mahmud Türbesi haziresine defnedildi.






Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş,Türkçedir;
Eski köke tapmayız

Türklüğün vicdanı bir;
Dini bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir.

*****

22 Mart 2017 Çarşamba

PAULO COELHO - BRİDA Kitap Yorumu


____ KİTABIN KÜNYESİ ____

Kitabın Adı : Brida
Kitabın Yazarı: Paulo Coelho
Çevirmen : Seçkin Selvi
Yayınevi: Can Yayınları
Basım Tarihi : Nisan 2010 (1. Baskı )
ISBN : 978-975-07-1155-8
Sayfa Sayısı : 214
Fiyatı : 15.50 tl



____ ARKA KAPAK ____

"Ruh-eşimi nasıl tanıyacağım ?"
Wicca, Brida'ya "Riske girerek." dedi."Başarısızlık, hayal kırıklığı risklerini göze alacaksın,ama aşk arayışından hiç vazgeçmeyeceksin. Arayışına devam ettiğin sürece sonunda zafere ulaşacaksın."
Brida, güzel bir İrlandalı kızın ve onun bilgiye erişme çabasının öyküsü. Brida, ona korkularının üstesinden gelmeyi öğreten bilge bir erkekle ve dünyanın gizli müziğine ayak uydurarak dans etmeyi öğreten bir kadınla karşılaşır.O iki kişi Brida'da Tanrı vergisi bir yetenek olduğunu görür; ama yeteneğini kendisinin bulabilmesi için genç kızı kendi içine doğru bir keşif yolculuğuna yönlendirirler.
Brida kendi yazgısını ararken , kişisel ilişkileri ile kendini dönüştürme isteği arasında bir denge kurmaya çalışır.Usta romancıdan çarpıcı bir aşk , tutku , gizem ve esriklik öyküsü.


____ OKUYUCU YORUMU ____

Brida , Fantastik edebiyat sevenler için güzel bir malzeme oluşturuyor. Yazar , kitabın başında Brida'nın kim olduğunu ortaya koyuyor ve içine gireceğimiz dünyanın Brida'nın geçmişi olacağının sinyallerini veriyor. Sadece iki sayfalık olan bu bölüm "Prolog" başlığıyla verilmiş. Birkaç sayfa sonra ise Brida'nın asıl hikayesi başlıyor. Brida , büyü, büyücülük gibi mistik konulara ilgi duyan genç bir kız. İlgisini geliştirebilmek için astroloji , tarot vb gibi kurslara gitmiş , içine girdiği bu çevreyle birlikte , sadece kulaktan kulağa yayılarak bilinen ve bu konularla ilgili özel kitaplar bulan bir kitapçıyla tanışmış. Kitapta Brida'nın aslında iki önemli dönüm noktası olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri ormanda yaşayan büyücünün izini bulup karanlık geceyi öğrenmesi , ikincisi ise kitapçı aracılığıyla sonradan hocası olacak olan Wicca ile tanışması. Kitapta anlatılana göre , büyücülük için seçebileceğiniz iki yol var; bunlar Güneş töresi ve Ay töresi. 
Brida ilk olarak büyücü aracılığıyla Güneş töresi ile tanışıyor fakat tercihini Wicca 'dan yana kullanıyor. Büyücünün Brida ile çok fazla ilgileniyor oluşunun ise Brida açısından tahmin edilemeyen bir nedeni var. 
Kitap çok güzel bir noktada bitirilmiş. Ama benim fikrimce yazar Brida ile olan bağlarını çok erken kopartmış. Aksine Brida'nın hikayesi gerek konu seçimi , gerekse işleniş tarzı bakımından çok başarılı bir seri olabilirdi. Üstelik kitabın bitirildiği nokta da bana göre devam edilmeye çok müsait. 
Ben çok keyif olarak okudum . Biraz zorlasam bir günde bitirebilirdim ama bu seferlik iki güne yaymayı tercih ettim. Fakat ,kitabı bitirmiş olsam da Brida'nın daha sonraki yaşantısının kafamda soru işaretleri bırakmasına engel olamadım. Devamını getirilmesi istenmeyen kitapların sonlarının böyle olmasını bu yüzden sevmiyorum sanırım. Sonuç olarak ,güzel ama bana göre yetersiz bir finalle vedalaştım Brida'yla . Kafama takılan diğer bir noktaysa Brida'nın sahip olduğu yetenek kısmı. Bu yetenek çeşidi , kitapta Kutsal Yetenek olarak tanımlanmış. Ama bu Kutsal Yeteneğin tam olarak ne olduğu ve nasıl işlediği , ne işe yaradığıyla ilgili olarak hiç bir bilgi verilmemiş.Bu da çok iyi örülmüş olduğunu düşündüğüm bir hikayede , gözle görülür bir delik açmış. 
Genel olarak ise fantastik edebiyata olan tutkum ve Brida'nın çok iyi örülmüş hikayesini de işin içine katınca çok beğendiğim bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Okumayı düşünenlere keyifli okumalar 😇

(GÖZÜMDEN KAÇAN BİR ŞEY OLDUYSA LÜTFEN YORUM OLARAK BELİRTİN 😊😊)

____ KİTAP ALINTILARI ____

Sayfa 160

Büyücü "Gerisini ben getiririm." dedi.
Sonra kuzeye döndü,artık sadece efsanelerde ve mitlerde yaşayan kuşların sesleri canlandırılınca,dairenin her yanı ışıkla doldu;bu,dairenin dışında hiçbir yeri aydınlatmayan,ama yine de ışık olan gizemli bir ışıktı.Büyücü ruh-eşine baktı;genç kadın ölümsüz bedeniyle her zamanki gibi harikuladeydi,göbeğinden ve başından yükselen altın rengi bir aura ve ışık demetleriyle karşısında duruyordu.Büyücü , şarabı fazla kaçırdıkları için biraz bulanık olsa bile , onun da aynı şeyleri ve sol omzunun üzerindeki ışık noktasını gördüğünü biliyordu.
Brida , ışık noktasını görünce usulca , " Ruh-eşim," dedi.

Sayfa 14 (PROLOG)

İşte bu , birlikte alacağımız bir risk Brida. Yazarı bilinmeyen Töre metinlerinden birine göre , her insan yaşamda iki yoldan birini seçebilir; inşa etmek ya da toprağı ekmek.İnşa etmeyi seçenlerin işi yıllarca sürebilir, ama günün birinde yaptıkları inşaat biter.O zaman kendilerini kendi ördükleri duvarların içine hapsettiklerini görürler.İnşaat durunca, yaşam anlamını yitirir.
Diğerleri ise toprağı ekerler.Fırtınalara , mevsimlerin getirdiği bütün çetin koşullara göğüs gererler ve hemen hemen hiç dinlenmezler. Ama yapının tersine, bahçenin gelişip büyümesi hiç bitmez.Bahçe, bahçıvanın sürekli ilgisini , dikkatini , bakımını gerektirirken bir yandan da yaşamını büyük bir serüvene dönüştürür.
Bahçıvanlar her zaman birbirlerini tanırlar; çünkü her bitkinin tarihçesinde bütün Dünya'nın gelişiminin yattığını bilirler.


KİTAP İLE HEMDEM OLMANIZ DİLEĞİ İLE ...

21 Mart 2017 Salı

Aşık Veysel Şatıroğlu Anısına


İKİ KAPILI BİR HANDA GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE ....


Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde 1894 yılında dünyaya geldi Veysel. Yedi yaşında yakalandığı çiçek hastalığı sonucunda önce sol gözü , kısa bir süre sonra da sağ gözü görmez oldu.Babası Ahmet Efendi , belki de avunsun , vaktini geçirsin diye , bir saz verdi 10 yaşındaki Veysel'in eline.Gözleri görmeyen Veysel , bu sazla oyalanmaya çalıştı. Zamanla usta oldu . Saz şiiri alanında ortaya koyduğu ürünleri ile tanındı. 1930 yılında Sivas'ta maarif müdürlüğü yapmakta olan Ahmet Kutsi Tecer ile tanışması onun hayatında yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu. Veysel, Halk Şairleri bayramına katılarak , başarılı bir saz şairi olduğunu tüm kamuoyuna kanıtladı. Daha sonra , TRT radyolarında çeşitli programlara katıldı.Geçimini sağlamak için köy köy , şehir şehir dolaştı. Ahmet Kutsi Tecer , onun Arifiye Köy Enstitüsüne saz öğretmeni olarak atanmasını sağladı.Veysel , ünlü "Kara Toprak " şiirini burada yazmıştır.1946'da saz hocalığını bıraktıktan sonra köyüne döner ve bir meyve bahçesi kurar. 
Daha sonra , 1952'de İstanbul'da Veysel jübilesi düzenlenir. Aşık Veysel'i anlatan "Karanlık Dünya " adlı bir film çekilir ve bu filmde Veysel 'in kendisi de görüntülenir. 1965 yılında 'ana dilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü' TBMM tarafından aylık bağlanarak ödüllendirilen Aşık Veysel, 21 Mart 1973 tarihinde sadık yarine kavuştu , toprakla buluştu.Şiirlerinde toprağa bağlı halkın düşüncelerini ortaya koymuş , birlik mesajı vermeyi sürekli bir görev edinmiştir.Ayrıca şiirlerinde tasavvufi konulara , özellikle vahdet-i vücut düşüncesine de yer vermiştir.


                                                                                        BİR HİKAYE ....

Sunay Akın'ın anlattığına göre Veysel'in eşi sevgilisiyle birlikte kaçarak , eşini terk etmeye karar verir. Bir gece Veysel yattıktan sonra hazırlanır ve sevgilisiyle kaçmak üzere sözleştikleri yerde , sözleştikleri saatte buluşurlar. Koşarak kaçmaya başlarlar. Köyden uzaklaştıklarından emin olduktan sonra dinlenmek için dururlar. Veysel 'in eşi , yola çıktıklarından beri ayakkabısının içindeki bir şeyin kendisini rahatsız ettiğini söyler. Ayakkabıyı çıkarıp bakınca iki sevgili gözlerine inanamaz. Çünkü ayakkabının içinde bir tomar para vardır. Veysel terk edileceğini anlamıştır. Fakat sevdiği kadının yaban ellerde zor durumda kalmasına , muhtaç olmasına gönlü el vermemiştir. Kendisini sevmese de , birlikte oldukları süre içerisinde ona yardımcı olduğu için , ona iyi baktığı için ....

Bambaşka bir adammış Veysel . Görmenin , duymanın , hissetmenin ne demek olduğunu anlatmıştır bizlere. O sevdiğine kavuşmuştur , bizi ardında bırakarak ....



KARA TOPRAK

Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır.

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır

Adem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır

Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan belinen
 Yine beni karşıladı gülünen

İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır

Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.

Dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yarim kara topraktır.

Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır

Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı düzlüyor
Benim sadık yarim kara topraktır

Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yarim kara topraktır.

Aşık Veysel Şatıroğlu

18 Mart 2017 Cumartesi

Gabriel García Márquez- Kırnızı Pazartesi Kitap Yorumu





_____KİTABIN KÜNYESİ____
Kitabın adı : Kırmızı Pazartesi
Kitabın yazarı :
Çevirmen : İnci Kut
Yayınevi : Can yayınları
Basım Tarihi : Mayıs 2008 ( 22. Basım)
ISBN : 978-975-510-116-3
Sayfa Sayısı : 119
Fiyatı : 8 tl

____ARKA KAPAK____


Kolombiyalı büyük yazar Gabriel Garcia Marquez'in 1981 ' de yayınlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi , işleneceğini herkesin bildiği , engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Hem Kolombiya'da hem de yayınlandığı öbür ülkelerde sarsıcı etkileri olmuş bir roman . Romanın kahramanı Santiago Nasar' ın öldürüleceği daha ilk satırlarda açıklanıyor.Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını aktarıyor . Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetindeki arka planını değil , bir halkın ortak davranışlarının portresini de çiziyor.Böylece bu kısa roman, bir toplumsal ruhçözümü niteliği de kazanmış oluyor.Sonuna dek ilgiyle okuyacağınız bu ölümsüz romanı , yazıldığı dilden yapılan yeni çevirisiyle sunuyoruz .


_____OKUYUCU YORUMU_____


Romanla ilgili tüm özeti kapağında yazan ismin hemen altında bulunan yazıyla yapabilirim . "İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü " Bu kısacık Romanın özeti aslında bu kadar . Romanda , Santiago Nasar'ın öldürülmeden önceki son saatleri , anlatıcının gözlemleri ve tanıkların ifadeleriyle yeniden canlandırılarak anlatılmış .  Kitapta küçük küçük geri dönüşler ve olayın yazıya aktarıldığı zaman yaşanmış ya da yaşanmakta olan olaylar romana dikkatli bir şekilde işlenmiş . Olayı gözümüzde daha iyi canlandırmamızı sağlayan ayrıntılar ise okuyucuyu betimlemeler içinde boğmadan , yine aynı ustalıkla meydana getirilmiş . Bence romanda asıl verilmek istenen ölüm ve cinayet olgusu değil , insanların bu şekilde sonuçlanacağını bildikleri bir olaya olan yaklaşımları . Böyle düşünmemin sebebi ise , olaya şahit olanların ifadelerinden sonra neden bir şey yapmadıklarını da anlatmaları . Çünkü ,Olayın nihayetinde cinayetin işleneceğini en son öğrenen kişi cinayetin kurbanı olan Santiago Nasar. Cinayeti işleyecek olan ikizler ise aslında sadece mecbur hissettikleri içimin bu cinayeti işliyorlar , yani cinayeti işlemeyi hiç mi hiç istemiyorlar ve birilerinin onları durduracağını umut ettikleri için , cinayeti işlemeden saatler öncesinde bile karşılaştıkları herkese cinayeti işleyeceklerini söylüyorlar . Ne yazık ki hiç kimse cinayeti engellemek için bir çaba göstermiyor ve nihayetinde cinayet gerçekleşiyor.
Son olarak söylemek gerekirse kitabı okurken mümkün mertebe rahat odaklanabileceğiniz bir ortamda okumanızı tavsiye ederim. İçerikteki kişi sayısı fazla olduğundan dolayı , ipin ucunu kaçırırsanız bazı şeyler havada kalıyor , kitabın tadı kaçıyor. Bu sorunu yaşadığım için arada küçük dönüşler yaparak kitabı tamamladım. Onun dışında son derece akıcı ve zevkli bir kitaptı . Şimdiden iyi okumalar :)

17 Mart 2017 Cuma

Cici Cici Kitaplarım :) 2



Ne yazık ki kitaplarımı hala teslim alamadım . 15'inde kargoda olması gereken ürünlerim kargoya verilmeyince bende müşteri hizmetleriyle iletişime geçtim . Bugün , tedarikle ilgili bir sıkıntı yaşadıklarını söylediler. Tedarik sorununun ne zaman çözüleceği ile ilgili bir bilgi de vermediler.

Ama gönlümü almak için 10 tl lik bir hediye çeki göndermişler sağolsunlar . Bende hemen kullandım.

 Hepsiburada'da hala devam eden bir kitap indirimi var. Bu indirimle birlikte Markus Zusak'ın Wolfe Kardeşler Serisinin fiyatı
39.90 dan 23.90 a , aldığım diğer kitap olan
Gotik ise 3 tl de 1.05 tl 'ye düşüyordu. Kitap başına bir tl kargo kampanyaları da hala devam ediyor. Tüm bunları hediye çekimle birleştirince dört kitap için toplamda 17 tl ödeme yapmış oldum.



Tahmini kargo Suzak için ayın 27'si , Gotik içinse ayın 20 'si olarak görünüyor. John Green seti ise hala bir muamma .

Umarım kitaplarımı çok gecikmeden gönderirler de bende hemen okuyup yorumlarımı paylaşırım.
Ve yine umarım konu ile ilgili bundan sonra yazacağım tek içerik teslim aldığım zamanla ve kitaplarıma kavuşmanın mutluluğu ile olur :)


( Şu kargo- tedarik meseleleri beni çok fazla geriyor sanırım. Alışverişte en hevesle ve severek aldığım şey olan kitaplara böyle sorunlardan dolayı kavuşamayınca da yavrusunu kartal kapmış Fatma Girik gibi oluyorum. İnşallah #hepsiburada olabildiğince çabuk bir şekilde tedarik problemini çözer. Yoksa bu site üzerinden yapacağım son alışveriş olacak 😒 )


Güncelleme : Kitaplarım söz verilen tarihte teslim edildi . Fakat çok yoğun bir dönemden geçtiğim için henüz okuma fırsatı bulamadım. İlk fırsatta ayrıntılı bir şekilde anlatmayı planlıyorum.Yüzeysel bir bilgi vermek gerekirse Markus Zusak setim boy ve hacim olarak ufak. Ben nedense kitabın boyutları küçükse biraz olumsuz bir tutum içerisine giriyorum sanırım. John  Green setine gelirsek normal boy ve tek kelimeyle muhteşem bir cilt :)

15 Mart 2017 Çarşamba

Jean-Dominique Bauby- Kelebek ve Dalgıç Kitap Yorumu


___KİTABIN KÜNYESİ___

Kitabın Adı : Kelebek ve Dalgıç
Kitabın Yazarı: Jean Dominique Bauby
Çevirmen : Nazlı Ceylan Sümter
Yayınevi : Nemesis Kitap
ISBN : 978-605-5156-16-9
Basım Tarihi : Şubat 2013 ( 1. Baskı )
Sayfa Sayısı : 144
Fiyatı : 11 tl

___ARKA KAPAK___

Sol ayağım gibi bir klasik olmaya aday,gerçek bir yaşam öyküsü ...

Kelebek ve Dalgıç, yaşanmış bir hikayenin anlatısıdır.
Jean Dominique Bauby , bir beyin kanaması geçirir; yolunda giden hayatı artık bir çıkmaza gitmiştir.Onun için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.Artık vücuduyla yapabildiği tek şey, göz kapaklarından birini oynatabilmektir.İnsanlarla iletişim kurmak için kullanabileceği tek yol budur.
Yine de umut... Hep vardır umut.
İnanmaktan vazgeçmeyen insan bir çok şeyi başarabilir.Jean Dominique Bauby de bu kitabı , sadece göz kapağını oynatarak , alfabedeki yerlerini işaret ettiği harfler sayesinde yazdırmayı başarmıştır. O nedenle bu kitap kısadır ama açacağı kapının önünüze sereceği yol çok uzundur .

İnsan olmanın çekirdeğini , özünü anlatan bu kitabın söylediklerini dinlemeliyiz.     - Robert McCrum, Observer-

Bu kitabı okuyun ve hayatınıza yeniden aşık olun. -Edmund White-

Sarsıcı bir çalışma . Aklın ve ruhun inanılmaz gücünü yazıyla harmanlayarak mutlaka okunması gereken bir hikaye sunuyor.-A.L Kennedy-

Günümüzün en dikkate değer yaşam öyküsü - hatta belki de tüm zamanların demeliyiz. - Cynthia Ozick-

                                                                                ___OKUYUCU YORUMU___

İddia edildiği gibi yüzyılın en iyi kitaplarından biri olduğunu iddia edemem . Ama empati yapma hususuna dayanırsa , gerçekten hiç kimsenin sahip olmak istemediği bir tecrübeyi yaşatıyor okuyucuya . Yaşanmış bir hikaye olması da kitabı okumadan önceki algınızı çok fazla etkiliyor . Ayrıca okurken Jean Dominique'in umudu , umutsuzluğu , eski hırsları , hatıraları , savaşları ve yılgınlıkları da tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne seriliyor. Genel itibariyle söylemem gerekirse bir okuyucu olarak çok fazla  yorum yapabileceğim bir kitap değildi . Okurken takılmadım , dili yeterince akıcıydı . Bu noktada çevirmenin başarılı çalışmasını da tebrik etmem gerekir diye düşünüyorum . Ama kitabın konusundan kaynaklı olarak çok fazla gergin ve sıkıntılı bir şekilde okuduğumu söyleyebilirim . Çoğunlukla okurken kitabın içine girmeye , olayları gözümde canlandırmaya çalışırım . Bu kitapta gözümde canlandırdığım şeyler ise sadece daha çok gerilmeme ve sıkılmama neden oldu . Konuşamayan , hareket edemeyen bir Adamın yaşadıklarına dahil olurken kendimi çok kötü hissettim . Böyle durumlar sizi olması gerekenden daha fazla etkiliyorsa okumadan önce bir kez daha düşünün derim . Şimdiden iyi okumalar ....


_____ALINTILAR_____


Syf 12 ( önsöz )

O zamana kadar " beyin sapı " diye bir şeyden bahsedildiğini hiç duymamıştım.Geçirdiğim bir beyin kanaması sonucu söz konusu sap devre dışı kalınca , beyin ile sinir uçları arasındaki mecburi geçişi sağlayan kontrol mekanizmasının bu ana parçasını bir anda keşfettim.Eskiden buna "beyin felci " denirdi ve bu, öldüğünüz anlamına gelirdi. Ama yeniden canlandırma alanında öyle teknolojik gelişmeler oldu ki ; bu acı daha da çekilmez hale geldi .Kişi ölümden kurtulsa bile İngiliz tıbbının çok doğru bir şekilde locked-in  syndrome olarak adlandırdığı bir durumda tıkanıp kalıyor.Baştan ayağa felçli ancak zihinsel anlamda zarar görmemiş olan hasta , kendi vücudunda hapsoluyor. Ben de artık öyleyim ve tek iletişim aracım , sol göz kapağımın hareketi .


Syf 40

Son olarak bu tabloyu tamamlamak istersek kanadı kırık , talihsiz kuşlar ; sesi çıkmayan talihsiz papağanlar olarak nöroloji bölümünün çıkmaz koridorunda yuva yapmış bizleri de resmin bir köşesine sıkıştırmak gerekiyor.Tabii ki manzarayı biraz bozuyoruz. Çok iyi biliyorum ki daha avantajlı  bir hasta grubu oluşturan biz sessiz ve bitkinler , oradan geçerken hafif de olsa bir huzursuzluğa sebep oluyoruz .


Syf 92

"Bauby'nin bir bitkiye dönüştüğünü duydun mu ?" Diyormuş biri.
"Tabii ki de duydum. Evet , tam bir bitki . "
"Bitki" sözcüğü bu çokbilmişlerin ağzına tatlı gelmiş olmalı ki birkaç kez tekrarlamışlar. Tonlamalarında ise insan ırkından ziyade bir marketin sebze reyonuna ait olduğuma dair şüpheye yer bırakmayan bir ima varmış.Neyse ki barış dönemindeyiz.Kötü haber elçilerini kurşuna dizmiyoruz. Entelektüel potansiyelimin bir hıyarınkinden daha yüksek olduğunu kanıtlamak için yalnızca kendimden medet umabilirim.

14 Mart 2017 Salı

GoodReads 'ten Neden Vazgeçtim ?




Çoğu blog yazarının kullandığı bir uygulama olduğunu fark edince incelemiştim siteyi. İlk olarak ,nedendir bilinmez bu kadar ünlü olmasına ve uzun zamandır bu alanda en çok tercih edilen site olmasına rağmen bir türlü dil desteğini eklememiş olmaları canımı sıktı. Ben bireysel eğilimlerimden dolayı dil konusuna çok takılıyorum. Adamlar zahmet edip içeriği dilimize çevirmesinler , bizde İngilizce bilmeyen kullanmasın ya da çeviri yapın ne olacak demekten başka bir şey yapmayalım mantığı bana uymuyor. Her ne kadar içeriği anlamakta sıkıntı yaşasam da , her yaz Türkiye'ye tatile gelip kendi dilini konuşmaktan asla taviz vermeyen , vatandaşımı iletişim kurma bahanesiyle perişan eden o kadar insan varken bende ister istemez dil faşizmi kesiliveriyorum.
Ayrıca biraz araştırınca gönlüme daha yatkın olan bir uygulama buldum . Kitapyurdu'nun Kütüphanem uygulaması hem telefonumda yer kaplamıyor , hem de çok kullanışlı geldi bana . Biraz reklam yapıyor gibi oldu ama ben Kütüphanem 'i Goodreads'ten daha çok sevdim. Site kitap çeşidi bakımından çok geniş içeriğe sahip bir site , sadece ismini aratarak kolaylıkla aradığınız kitabı bulabilirsiniz. Zor geliyorsa barkodu okutabilirsiniz. Yine olmazsa kendiniz ekleyebilirsiniz. Ayrıca kitaplarla ilgili yorumları okuyabilir , bir sürü raf oluşturabilirsiniz. Ben şimdilik üç raf oluşturdum. Okuduklarım , Okuyacaklarım ve Almak istediklerim. İlgimi çeken kitapları hemen listeme ekledim kalabalık bir liste oluşturdum . Bu listeleme işini bu yıl okuduğum ilk kitaptan itibaren yaptım. Böylece yıl sonu geldiğimde kaç kitap okuduğumu da görmüş olacağım. Tabi ben kullanmasam da Kütüphanem dışında Türkçe uygulamalar da bulmak mümkün. Meraklısına duyurulur :)












Son olarak ekleyeyim. Goodreads profesyonelliğine ulaşabilmişler mi derseniz hayır demek zorunda kalacağım. Açık ara Goodreads çok daha başarılı bir çalışma olmuş. Sosyal bir yan arıyorsanız Kütüphanem bu noktada varlığını gösteren bir uygulama değil . Ama benim gibi basit amaçlar için kullanacaksanız ve illa ki Türkçe olsun diyorsanız akıllı telefonlar için gayet yeterli bulduğumu söyleyebilirim :)



KİTAPLA KALIN .....

12 Mart 2017 Pazar

Gabriel García Márquez - Benim Hüzünlü Orospularım Kitap Yorumu




___KİTABIN KÜNYESİ___

Kitabın Adı : Benim Hüzünlü Orospularım
Kitabın Yazarı:Gabriel García Márquez
Çevirmen: İnci Kut
Yayınevi : Can Yayınları
Basım Tarihi: Ağustos 2009 ( 23. Basım )
Sayfa Sayısı : 109
Fiyatı: 9,50 tl

                                                                             ___ARKA KAPAK___

Benim Hüzünlü Orospularım 'ın başkişisi , yaşamı boyunca hiçbir kadınla parasını ödemeden sevişmemiş yaşlı bir gazeteci.Yalnızlığının çaresini gündelik, sıradan ilişkilerde aramış bu çirkin ve çekingen ihtiyar , 90. yaş gününde kendine hiç alışılmamış bir armağan vermeye kalkışıyor.Eskiden tanıdığı bir genelev patroniçesini arayıp, el değmemiş bir genç kızla birlikte olmak istediğini söylüyor. Patroniçe, onun bu isteğini yerine getirecek , ama yaşlı adam her ziyaretinde "uyuyan güzel " Delgadina'yı seyretmekle yetinmek zorunda kalacak, yaşamının yüzünde kendisine böyle bir oyun oynayan yazgısına boyun eğecek ;ne ki bu ayrıksı ilişkiden o güne değin hiç tatmadığı bir aşk doğacaktır. García Márquez , yaşlılığın hüznünü olağandışı bir aşkın coşkusuna dönüştürüyor. Belki de ölümü güzelleştirmek için... Ustanın elinden yaşlılığa , cinselliğe , aşka ve ölüme bir güzelleme.




___OKUYUCU YORUMU___

Yine su gibi akıp giden bir kitaba denk gelmiş olmanın mutluluğu ile yazıyorum . İsim , içerikle ilgili bir fikir verirdi bana genellikle. Ama bu sefer böyle olmadı. Hem kitap adının hayal gücümü zorlamasından , hem de ilk defa bir Márquez romanı okuyacak olmamdan ileri geldiğini düşünmüştüm. Tıpkı Delifişek gibi hacim olarak küçük ama zıpkın gibi bir kitapla karşılaştım okumaya başlayınca. Böylece, bir gecelik kitaplarımdan biri olarak hayatıma . katılmış oldu 'Benim Hüzünlü Orospularım ' . Başlık, baştan bana çok iddialı gelse de kitabın içine girince iddianın haklı olduğunu ama saldırgan olmadığını gördüm. Son harfine kadar hakkını teslim ettiğim bir kitaptı gerçekten. Böyle olunca da her bencil ve kendini beğenmiş okuyucunun yaptığı gibi ' Bunu beğenmeyen gitsin Cin Ali okusun ' gibi talihsiz düşüncelere kapılmadım diyemem. Ama siz beğenmezseniz bir şey diyemem. Vallahi bu kötü huylarımı yok etmeye çalışıyorum. ( Bu arada Cin Ali kalbimde bir tahta sahiptir , söylemeden geçmeyeyim 😁😁)Kitap doksan yaşına gelmiş ve bu hayatta pek mutlu olamamış bir beyefendiyi anlatıyor.Gençliğinde  ailesinin , özellikle annesinin desteğini çok görmüş biri kendisi. Annesinin ölüm döşeğindeki vasiyeti olan evlenmesi konusunu da , gerek pek göze hoş gelen bir görüntüsünün olmayışından , gerekse hovarda bir hayatı daha cazip bulduğundan netleştirememiş , dolayısıyla da  annesinin vasiyetini yerine getirememiş. Doksanı görünce de nasıl olsa artık yaşamam deyip kitapta geçen deyimiyle tasarrufunun bir kısmını da ekleyerek , çok eskiden tanıdığı bir genelev patroniçesi ile anlaşarak kendisine bakire bir kızcağız ayarlayıvermiş.Kitabın devamında bu konunun bence yürek ısıtan bir aşk hikayesine dönüşmesi de , gerek kurgu , gerekse olaylar arasındaki geçişlerle birlikte ele alındığında okuyacağınız yüz dokuz sayfanın asla yabana atılmaması gerektiğini gözler önüne sermiş. 
Doğru söylemek gerekirse ben her sayfasından ayrı bir keyif aldım. Aşkın insanı nasıl etkilediği , insanın yaşı ne olursa olsun kalbi aşkla ısındığında neler yapabildiği hususu bence ilmek ilmek örülmüş ve tam kıvamında anlatılmış. Son olarak , ilave etmeden geçmeyeyim. Bunun okuduğum ilk Márquez romanı olduğunu söylemiştim .Márquez, benim okuyucu sadakatimi tek romanla kazandı ve bana ben neler kaçırmışım dedirtti. Şimdiden keyifli okumalar dilerim :)


___ALINTILAR___

syf 66

 "Kendi yarattığım ve bana korku veren bu sürekli sarhoşluğa kendimi nasıl kaptırdığımı bende bilmiyorum.Başıboş dolaşan bulutların arasında uçuyor, kim olduğumu öğrenmek gibi boş bir hayalle aynanın karşısında kendi kendimle konuşuyordum.Saçmalıklarım o dereceye varmıştı ki,taşlarla , şişelerle girişilen bir öğrenci gösterisinde , içinde bulunduğum gerçeği ortaya koyacak şekilde , 'Aşkımdan çıldırıyorum !' yazılı bir pankartla en öne geçmemek için kendimi zor tutmuştum. "


syf 82

"Çektiğim acının beni ne derece yozlaştırdığını böylelikle anlamıştım. Yeniyetmeler gibi üzüntü çekerken kendi kendimi tanıyamıyordum.Telefona cevap verebileyim diye bir daha evden çıkmaz olmuştum.Yazı yazarken telefonu fişten çekmiyor , çaldığında Rosa Cabarnas olabilir düşüncesiyle daha ilk zil sesinde üstüne atlıyordum. Her ne yapıyorsam bir dakika ara verip onu arıyordum, üç gün boyunca ısrar edip durdum , ta ki sonunda onun kalpsiz bir telefon olduğunu anlayana kadar. "



 KİTAPLA KALIN ....


10 Mart 2017 Cuma

Cici Cici Kitaplarım :)


Bir çok kitap kurdunun sahip olduğu özellik nedir ? Tabi ki indirimli kitap almak. Bende geçen gece şimdiye kadar görmüş olduğum en büyük indirimi yakalamış musmutlu bir okuyucu olarak yazıyorum. Aslında kitaplar gelince yazacaktım ama dayanamadım 😋 Dayanamamış olmamın en büyük sebebi de kargonun ayın on beşinde yola çıkacak olması . Şuan fiyat değiştirilmiş olsa da ben bu dört kitaplık seti sadece 18.90 'a satın aldım . Kargo kampanyası da olduğu için ikisinin toplamı 19.90 gibi komik bir rakam oldu . Bu fiyatın sebebini açıklayamamakla birlikte mutluluğunu iliklerime kadar hissettim sağolsunlar :)

Herkesin bir zaafı vardır derler ya , işte bu da benim zaafım
Kitap almak.

Ben genellikle ne yalan söyleyeyim genç yetişkin edebiyatını biraz öteliyordum . Okunacak çok kitap var ve zaman geçiyor ilkemle alakalı olarak genellikle zamansız eserlere yönelip açığımı kapatma yoluna gidiyordum. Bu kitapların ve John Green'in adını daha önce duymuştum tabi ki ama henüz kendilerine sıra gelmemişti.  Şuanki duygularımda ise durumun benim açımdan pek öyle olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü kitaplar gelsin ve hemen okuyayım diye can atar durumdayım :) Teslim aldığım zaman , dumanı üstünde fotoğraflar paylaşıp yayını güncelleyeceğimden şüpheniz olmasın



KİTAPLA KALIN .....


9 Mart 2017 Perşembe

José Mauro de Vasconcelos - Delifişek Kitap Yorumu


___KİTAP KÜNYESİ___
Kitap Adı: Delifişek
Yazarı: José Mauro de Vasconcelos
Çevirmen: İnci Kut
Yayınevi: Can Yayınları
Basım Tarihi:2016 (34.Baskı)
Sayfa Sayısı:85


___ARKA KAPAK___

Brezilyalı José Mauro de Vasconcelos'un , kendi yaşam kesitlerinden yola çıkarak yazdığı Şeker Portakalı 'nı , Türkiye'de yediden yetmişe herkes yıllardır severek okuyor.Romanın kahramanı olan küçük Zezé , çocukların olduğu kadar büyüklerin de yüreklerinde yer etmeyi becermiş sevgili bir çocuktur.Şeker Portakalı'nın ikinci bölümü olan Güneşi Uyandıralım'da sevgili Zezé biraz daha büyümüştür.Küçüklüğündeki biricik dostu Şeker Portakalı fidanı yoktur artık.Onun yerini yeni bir dost almıştır ; yüreğinde yer eden sevgili bir Kurbağa'dır bu yeni dost.Dizinin üçüncü kitabı olan Delifişek'te ise Zezé'yi daha da büyümüş bulacaksınız. Yeniyetmelikten çıkmakta , tam bir delikanlı olmaktadır.Yaşamın katı gerçekleriyle yüzyüzedir artık.Haklarını arayan , özgürlüğünü yaratmaya çalışan biridir Zezé.

___OKUYUCU YORUMU___

Çok erken okusaydım bu kadar tat alamazdım diye düşündüğüm bir kitap oldu Delifişek . Zezé büyüdü , delikanlı oldu , o çelimsiz vücudu gelişti.Bol bol yüzdüğü için omuzları genişledi ve bir sürü kası oldu Zezé'nin . Ama mutlu oldu mu derseniz , olmadı . Burnuna takıldı bir ara , bir ara yaşamaktan sıkıldı , bazen korktu bazen heyecanlandı , yani Zezé aslında hep var olduğu gibiydi. Daha erken okusaydım o ergenlikler , o asilikler, çırpınışlar belki garip gelebilirdi. Ama o dönemleri geçmiş olduğum için ( ya da öyle olduğunu tüm kalbimle dilediğim için ) 'Bizde geçtik o yollardan Zezé'ciğim üzme kendini. ' diyerek okudum yer yer . Arada da sırtını sıvazladım 'Arkandayım Zezé ! ' dedim ona :) İşin aslı yazarımız sanırım gidişat gereği iç konuşmalara ve duygulara çok fazla ağırlık vermiş. Ben olaylar aksın gitsin istiyorum , uzun bekleyişler tasvirler beni yoruyor derseniz hiç başlamayın derim. Çünkü Zezé sizi tüm dertlerine sıkıntılarına ortak ediyor , sonra da çekip gidiyor. Bildiğiniz içini dökmüş yani :) Daha önce belirttiğim gibi bu okuduğum ilk kitaptı ama serinin son kitabı olduğu için en son yazmaya karar vermiştim. Elimin altında üç kitabın da bulunmasına rağmen son kitaptan başlama sebebim malumunuz okuyucu tembelliği . Sadece 85 sayfadan ibaret bir kitap olduğu için ,önden atıştırmalık niyetine başlayayım diye düşünmüştüm.(Zira kendimde yarattığım alışkanlık sonucu elime aldığım kitap bitmeden beni uyku tutmuyor. ) Hemen de bitmiş ve beni hiç yormamıştı Delifişek. Şimdi serinin sonuna gelince damağımda buruk bir vedanın tadını duyuyorum. Zezé elimi bırakıp gitmiş gibi hissediyorum. Eğer başlayacaksanız tavsiyemdir lütfen sırasını karıştırarak okumayın vallahi zevki çıkmıyor. İlk iki kitabı merak edenler için onları da buraya ekliyorum . Şimdiden iyi okumalar :) ( En dip not :  Zezé 'nin aşk hayatına değinmeyi unutmuşum. Kopya vermek gibi olmasın, Zezé'm  gerçekten bir aşk adamı 😇 )

1. Kitap ( ŞEKER PORTAKALI) 
http://hemdemkitap.blogspot.com.tr/2017/03/jose-mauro-de-vasconcelos-seker.html

2. Kitap ( GÜNEŞİ UYANDIRALIM)

http://hemdemkitap.blogspot.com.tr/2017/03/jose-mauro-de-vasconcelos-gunesi.html


___ALINTILAR___


"Dur bakalım, sakin ol. Neden hep böyle yapıyorsun , oğlum ? Ya çok hüzünlüsün ya da aşırı neşeli. Ya fazlasıyla seviyorsun ya da nefret ediyorsun. Ya birazcık yüzüyorsun ya kendini öldürüyorsun. Ya plaja gitmez oluyorsun ya da saatlerce orada kalıyorsun..." 
"Sizler bana her zaman ya sekiz ya da seksen sekiz olduğumu söylemiyor musunuz ? İyi işte ! "



İlave olarak başka bir alıntı eklemek içimden gelmedi nedense.Bence kitabı en güzel anlatan alıntı bu. Hatta tüm serinin özeti bile diyebilirim kendi adıma. 


KİTAPLA KALIN...

 ___ İncelemek isteyenler için ___

1. Kitap  Şeker Portakalı



















8 Mart 2017 Çarşamba

Hüseyin Rahmi Gürpınar Anısına






1864 yılında İstanbul'da doğan Hüseyin Rahmi Gürpınar , kısa süreliğine bulunduğu memuriyet görevlerinden sonra, hayatını hep kalemiyle kazanmış,1887 yılında Tercüman-ı Hakikat gazetesinde başladığı yazarlığını , 1936-1943 yılları sırasındaki milletvekilliği dışında aralıksız olarak sürdürmüştür.Eserlerinde İstanbul'un günlük hayatına büyük önem veren Gürpınar , halk dilini ve yaşayışının ayrıntılarını büyük ustalıkla işlemiş , döneminin en canlı betimlemelerini yaratmıştır.
Edebiyatında her zaman mizahı öne çıkaran Gürpınar'ın roman , öykü , oyun ve makale türlerindeki kitaplarının toplamı ellinin üzerindedir.8 Mart 1944 tarihinde  31 yıldır oturmakta olduğu Heybeliada'daki evinde zatürreden dolayı vefat etmiştir. Naaşı Heybeliada Abbas Paşa Mezarlığı'na defnedilmiştir. Yazarın vefatından sonra evi , Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi olarak hizmet vermektedir.(Henüz gitme fırsatı yakalayamadığım ama İstanbul'a gidişimde gitmek için kendime söz verdiğim müze olur kendileri. Sait Faik müzesi 'ne bayılmıştım. Öyle ki daha vapurdayken o garip hisse bürünüveriyor insan. İçeriği hazırladığımda buraya linki ekleyeceğim. )






Benim Hüseyin Rahmi ile tanışmam çok erken oldu diyemem. Lise yıllarımda hakkını asla ödeyemeyeceğim edebiyat öğretmenim Selda Ongun'un okumamız için verdiği tavsiye listesinde tanıdım onu. Ve çok sevdim.  Hüseyin Rahmi kalemi ve içeriği itibariyle çok rahat okuyabileceğiniz ve tadının damağınızda kalacağı bir yazar. Ben ilk olarak  Kuyruklu Yıldız Altında bir izdivaç adlı eseriyle tanıştım. İnsanın bir solukta okuyacağı kitaplardan bir tanesi diyebilirim.Ayrıca yaşı olmayan kitaplardan olduğunu düşünüyorum. Kitapla ilgili okuyucu yorumumu daha sonra paylaşacağım fakat küçük bir alıntı yapmaktan zarar gelmez düşüncesindeyim
                              

                               ___ARKA KAPAK___     

                                     .............
Dünyaya çarpması beklenen Halley kuyruklu yıldızı bir felakete yol açmaz ama İstanbul insanının hayatında epey bir çalkantıya neden olur. Melek Sanmıştım Şeytanı aslı öykü derlemesinde ise yine döneminin İstanbul halkının mahalle aralarında yaşadıkları, evlerinin içinde olup bitenler büyük bir canlılıkla çizilir.
...........






MEKANIN CENNET OLSUN HÜSEYİN RAHMİ .....




















6 Mart 2017 Pazartesi

ÖMER SEYFETTİN ANISINA

ÖMER SEYFETTİN ( 11 MART 1884- 6 MART 1920 )

    Çağdaş Türk öykücülüğünün öncülerinden olan Ömer Seyfettin , 11 Mart 1884'te Gönen'de doğdu.İlköğrenimine Gönen'de başladı.Öğrenimini sürdürebilmesi için annesiyle birlikte İstanbul'a gönderilerek Aksaray'daki Osmaniye Okuluna yazdırıldı.(1892) Eyüp Baytar Ortaokulunu(1896) ,Edirne Askeri Lisesini (1900) ve Harp Okulunu (1903) bitirdi.Teğmen rütbesiyle orduya katıldı.İzmir Jandarma Okulunda öğretmenlik yaptı.(1906-07)
    1908'de merkezi Selanik'te olan Makedonya'daki 3. Ordu'da görevlendirildi.1911'de ordudan ayrıldı ama Balkan Savaşları çıkınca yeniden askere alındı.Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı . Yanya Kalesi'nin savunulması sırasında Yunanlılara esir düştü.(1913) Bir yıl kadar süren tutsaklıktan sonra İstanbul'a döndü ve kısa bir süre Türk Sözü dergisinin başyazarlığını yaptı. Kabataş Lisesine yazın öğretmeni olarak atandı.(1914) Ölümüne değin bu görevi sürdürdü. 1917-1918 yılları arasında İstanbul Üniversitesinde kurulan Dil İnceleme Kurulu üyeliğinde bulundu. Yakalandığı şeker hastalığından kurtulamayarak 6 Mart 1920 'de İstanbul'da vefat etti.

    Ömer Seyfettin yazın hayatına Edirne'de öğrenciyken yazdığı şiirlerle başladı.İlk şiiri olan "Hiss-i Müncemit" , Ömer imzasıyla Mecmua-i Edebiye'de yayımlandı.(1900). İlk öyküsü "İhtiyarın Tenezzühü" ise Sabah gazetesinde çıktı (1902). Ünü daha çok Selanik 'te çıkan Genç Kalemler dergisindeki yazılarında sonra arttı.Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında (Nisan 1911) yayımlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı, ulusal yazım akımının başlangıç bildirgesi olarak kabul edilir.Türkçenin kendi kurallarına uygun yazılarak Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını savundu.Dilde yalınlaşma hareketine öncülük etti.

    Ömer Seyfettin , benzersiz bir biçemde yazdığı öykülerini, kişisel deneyimlerine ,tarihsel olaylara ve halk arasındaki geleneklere dayandırdı.Günlük konuşma diliyle yazması öykülerine canlı ve etkileyici bir nitelik kazandırdı.Çok değişik konuların işlendiği yapıtlarında ayrıca yergilere, polemiklere , komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi.

5 Mart 2017 Pazar

Seçme Öyküler - Ömer Seyfettin Kitap Yorumu


___KİTAP KÜNYESİ___
Kitap Adı:Seçme Öyküler
Yazar:Ömer Seyfettin
Yayınevi :İskele Yayıncılık
Sayfa Sayısı:223
Fiyatı:10 tl



                                

     ___İÇİNDEKİLER___



1.Ant                                                 10.İlk Düşen Ak

2.Başını Vermeyen Şehit                  11. Kaşağı   

3.Beyaz                                             12. Kesik Bıyık
 4. Bir Vasiyetname,                         13.Kızıl Elma Neresi ?
5.Dünyanın Düzeni                          14.Miras
6.Çanakkale'den Sonra                     15.Nezle
7.Gurultu                                          16.  Rüşvet
8. Özgürlük Bayrakları                     17. Velinimet   
9Namus                                            18.Türkçe Reçete            

           



___OKUYUCU YORUMU___
ANT

Çocukluğumun puslu sayfalarında yaşattığım bir öyküdür Ant. Sokakta büyüyen çocukların çoğu bilir arkadaşlığın kanunlarını. Ben birinin kanını içmedim hiç . Bizdeki usül , karşılıklı olarak birer parmakta genellikle iğnelerle açılan deliklerden akan kanın , parmaklar birleştirilerek birbirine karışmasıydı. O kadar doğal yapardık ki , bu davranış doğanın kanunu gibiydi. Sebebini hiç düşünmemiştim. Bu bir gelenekti , böyle olmalıydı. Şimdi düşününce çocukluğumda içtiğim antlar , kurduğum kardeşlikler ne kadar uzakta kalmış. Ant hikayesini her okuduğumda belki de bu sebepten de kaynaklı , bir hüzün kaplar içimi.Kuzenimin adı da Mustafa'ydı mesela . Ömer Seyfettin'in Gönen'in sokaklarında kızlara söylediği Mıstık manisini ezberlemiştim.Mustafa abimi her gördüğümde söylerdim bu maniyi ona .

"Mustafa Mıstık,
Arabaya kıstık,
Üç mum yaktık,
Seyrine baktık !"

Düşününce , çocukluğumdan Ömer Seyfettin'i çıkarınca geriye kalanlar ne kadar eksik , ne kadar yavan kalırdı.İyi ki var Ömer Seyfettin. Çocukluğuma ilmek ilmek işlenmiş , ben Ömer Seyfettin'i kalbimde yaşatmışım , o beni büyütmüş . Bir parçam Ömer Seyfettin olmuş.
Ömer Seyfettin olmadan bir hayat ne kadar eksik ....





 ____ALINTILAR____




Syf 14. ANT 
...
Erken kalktığım açık, bulutsuz sabahlar , herkes gibi bana da çocukluğumu anımsatır.Anılarımda doğduğum yeri, güneşi batmakta olan o mor ışıklı bir yer olarak gözümün önüne getirmek isterim. Ve sürekli, farkında olmayarak, sol elimin işaret parmağına bakarım.Birinci boğumun üstünde hala beyaz çizgi şeklinde duran bu küçük yara izi bence pek kutsaldır.Andı için ölen , yaşamını yok eden kahraman kan kardeşimin sıcak dudaklarını yeniden parmağımın ucunda duyar, beni kurtarmak için o kendisinden büyük, kudurmuş , iri ve kara çoban köpeğiyle pençeleşen bahadır hayalini görürüm.
...



















3 Mart 2017 Cuma

José Mauro de Vasconcelos - Güneşi Uyandıralım Kitap Yorumu




___KİTAP KÜNYESİ___

Kitap Adı: Güneşi Uyandıralım
Yazarı: José Mauro de Vasconcelos
Çevirmen: Aydın Emeç
Yayınevi: Can Yayınları
Basım Tarihi: Ağustos 2015 (61. Baskı )
Sayfa Sayısı : 273
Fiyatı: 22 tl


___ARKA KAPAK___

Şeker Portakalı 'nın sevimli küçük kahramanı Zezé, işte yine karşınızda.Gözlerinin içi yine ışıl ışıl, yüreği yine sevgi dolu. Ama hüzünleri , biraz daha büyümüş bir çocuğun hüzünleri.Küçüklüğündeki şeker portakalı fidanı da yok artık; ama bu kez sevgili bir Kurbağa'sı var.Zengin ve aşırı alıngan bir aile onu evlat edinmiştir.Ama Zezé, babalığının iyi niyetli davranışlarına bir türlü karşılık verememektedir.Evdeki tek dostu, aşçı Dadada'dır. Bir de düşlerindeki, yeri hiçbir zaman hiçbir şeyle doldurulamayacak olan, yüreğine sokulup yerleşen Kurbağa'sı ve filmlerde görerek gerçek babasının yerine koyduğu ünlü Fransız şarkıcı Maurice Chevalier vardır.Çok parlak bir öğrencidir Zezé. Şimdi ergenlik dönemindedir ; sinirlidir, huysuzdur.Üstelik sırılsıklam aşıktır.

Şeker Portakalı'nın devamı olan Güneşi Uyandıralım'la Zezé'nin serüveni bitmiyor.Bir delikanlı olaeaj Delifişek'te bir kez daha karşımıza çıkıyor.




___OKUYUCU YORUMU___

Tüm günümü Zezé ile geçirdim bugün.Sanırım insan  Zezé'nin hayatına bir kez girdiği zaman çıkmak istemiyor. Mecburi olarak verdiğim her ara moralimi bozdu. Zezé bir köşede beni beklerken diğer her şey bir zorunluluktu ve zorunluluk olan hiçbir şeyden tat alamam oldum olası.
Şeker Portakalı 'ndan sonra ufak bir es veriyor Zezé hikayesini anlatırken. Evlatlık verilene kadar olan kısmı es geçiyor , neler olduğunu hayal etmeyi okuyucuya bırakıyordu. Ben Zezé'yi üzgün bırakmıştım ilk kitapta. İkinci kitapta onu yine kırgın, mutsuz, üzgün ve fazlaca horlanmış buldum. En kötüsü de yorgundu Zezé , çok yorgundu . Cebinden çıkarttığı mavi intihar taşını Zezé'nin gözlerinde gördüğümde,onu  ellerinden tutup sarılasım , onunla birlikte ağlayasım gelmedi desem yalan olur. Yine de Zezé 'yi kıskandığım zamanlar da olmadı diyemem. Kaçınızın göğsünde size can yoldaşlığı edecek , tüm dertlerinizi sıkıntılarınızı paylaşacak ve sizi yalnızlıktan kurtaracak bir kurbağa Adam'ınız var ki ? Onun o muhteşem hayal gücü ve zorluklarla başa çıkma şekli insanın hem içini buruyor hemde  kaybettiği savaşma gücünü geri veriyor. Ayrıca gözümde canlandırdığım o altın kalpli sarışın çocuğun serpilip göz dolduran bir delikanlıya dönüşmesi zevkini de tattırıyor ikinci kitap size. Boyu büyüdükçe yaramazlıkları, taşkınlıkları ve o boyundan büyük beylik laflarının artması ayrı bir keyif veriyor. Sanki kalbimde büyüttüm Zezé'yi . Kendi adıma canımı sıkan tek nokta üçüncü kitap olan "Delifişek"i ilk olarak okumuş olma talihsizliğim oldu. Keşke yapmasaydım diyorum. Kafamda arayışları asla bitmeyen delikanlı Zezé'nin hayali dönüp duruyor. Okumayı planlayanlar sıralamaya sadık kalırlarsa , Zezé'nin o çetrefilli hayatını ve aman bilmez hayal gücünü çok daha iyi kavrayacaklar , benim yaşadığım gelgitleri yaşamayacaklardır.
KİTAPLA KALIN.....


___KİTAP ALINTILARI___


syf 21
Ağzını göğsüme bastırdığını ve içime girmeye başladığını gördüm.Adam yalan söylememişti.Canım yanmıyor ve her şey çok çabuk olup bitiyordu. Az sonra , etimde kaybolmakta olan küçücük ayaklarından başka bir şey de kalmamıştı ortalıkta.Elimi göğsümde gezdirdim,dümdüzdü. Oysan yüreğim kaygıyla atmaktaydı.Biraz bekledim ve dayanamadım.
"Adam , orada mısın ?"
Sesi , şimdi daha boğuk geliyordu:"Buradayım Zezé "
"Yüreğimi yedin bitirdin mi ?"
"Yiyorum. Ama ağzım dolu konuşamam . Bir dakika bekle."
Parmaklarımla sayarak bekledim.Müthiş bir şey olacaktı bu. Herkes gibi bir yüreğimin olmadığını ; yerinde dost bir kurbağa bulunduğunu hiç kimse anlayamayacaktı.



syf 224

Yeryüzünün en sıkıcı işiydi bu. Ama aşk yüreğime altı yüz metrelik sıçramalar yaptırıyordu.Onun gözlerinin içine bakmak istiyordum, ama yürekliliği nereden bulmalı ? Peder Calazans'ın suratı gibi kıpkırmızıydım.Bakışlarımız rastlaştığında , utançtan gebererek duvara çeviriyordum gözlerimi.Ona aşkımı söylemek istiyordum ve ağzımdan çıkan şöyle bir şeydi:
"Plajı seviyor musunuz ?"


___ İncelemek İsteyenler için ___

1. Kitap  Şeker Portakalı
3. Kitap Delifişek













2 Mart 2017 Perşembe

"José Mauro de Vasconcelos - Şeker Portakalı" Kitap Yorumu


___KİTAP KÜNYESİ___

Kitap Adı : Şeker Portakalı
Yazarı: José Mauro de Vasconcelos
Çevirmeni :Aydın Emeç
Yayınevi: Can Yayınları
Basım Tarihi: Ağustos 2015 ( 20. basım)
Sayfa Sayısı:182
Fiyatı: 13 tl



___ARKA KAPAK___

Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya,muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan José Mauro de Vasconcelos'un başyapıtı 'Şeker Portakalı' , "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü" dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen , dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos'un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı , yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zezé 'nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler.
Aydın Emeç'in , güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalı'nın başkahramanı Zezé'nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri , yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz.


___OKUYUCU YORUMU ___

Zezé'yle tanıştığımda ilkokula gidiyordum . Tanıdığım anda nefret etmiştim ondan. Oldum olası kalbimi sızlatan şeyler kendimi güçsüz hissettirmiştir bana. Zezé'ye olan nefretimin sebebi buydu. İlk gözyaşımda kaçmıştım Zezé'den ve kendime söz vermiştim . Bu bir elveda olacaktı. Biz Zezé'yle artık karşılaşmayacaktık. 
Ne yazık ki yine dayanamadım. Çocuk haline katlanamazsam delikanlılığıyla avunurum diyerek almıştım Delifişek 'i elime ama elimde kalan yine Şeker Portakalı'na olan özlemim oldu.Elime aldıktan yaklaşık üç saat sonra yine gözyaşları içerisinde vedalaştık Zezé'yle . Onun sokaklarında dolaştım ,Kral Luis 'i de alıp Amazon'a daldım peşlerinden . Gloria'nın sesinde kurtuluşu buldum.  Portuga'yı çok sevdim ve kalbimden derin ağıtlar yaktım onun için. Vedalaşamadım onunla. O güzel ağacın altında Zezé'ye gülümseyerek sarışını aklıma kazıdım. Birçok yerde Zezé için ağlamaktan kendimi alamadım. Zezé için , Portuga için ... 
Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bazı kitaplar asla kaybolup gitmiyorlar. Şeker Portakalı da adını sonsuzluğa yazdırmış kitaplardan biri olarak kalacak . Zezé ve o pamuk kalbi  yüzyıllarca okuyucularının kalbinde atacak .

____ALINTILAR___


syf 167

Bir daha hiç göremeyecektim Portugamı , hiç. Gitmişti.Ve yürüyor, yürüyordum.Kendisine Poruga dememe ve yarasalık yapmama izin verdiği yerde duruyordum. Bir ağaç gövdesine oturdum ve alnım dizlerimde , tortop oldum.
Birden içimden büyük bir başkaldırı yükseldi.
"Kötüsün , küçük İsa ! Ben ki bu kez benim için Tanrı olarak doğacağına inanıyordum,bana bunu yaptım demek! Neden beni öbür çocukları sevdiğin gibi sevmiyorsun! Uslu durdum. Kavga etmedim , derslerime çalıştım, sövmedim, 'kıç' bile demedim.Neden bana bunu yaptın küçük İsa ? Küçük portakal fidanımı kesecekler, kızmadım.Yalnızca biraz ağladım. Ama şimdi ... şimdi..."
Yeni bir gözyaşı yağmuru.
"Portugamın geri gelmesini istiyorum küçük İsa. Bana Portugamı geri vermelisin.
Derken çok tatlı , çok yumuşak bir ses yüreğimle konuştu.Üzerine oturduğum ağacın acıma dolu sesi olmalıydı bu:
"Ağlama , küçük çocuk . O , göklerde ."

syf 182 Son itiraf
Yıllar geçti , sevgili Manuel Valadares. Şimdi kırk sekiz yaşındayım ve zaman zaman , özlemimde hep  bir çocuk olduğum izlenimine kapılıyorum.Birden ortaya çıkıverecekmişsin,bana artist resimleri ve bilyeler getirecekmişsin gibi geliyor. Hayatın sevilecek yanlarını bana sen öğrettin , sevgili Portugam. Şimdi bilye ve artist resmi dağıtma sırası bende , çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok. Ara sır sevgimle mutluyum, ara sıra da yanılıyorum ; bu daha sık oluyor. O çağlarda, bizim çağımızda yani ,yıllar önce bir Budala Prens'in, mihrabın önünde diz çökmüş "Budala" 'nın gözleri yaşlarla dolarak ikonlara şunu sorduğunu bilmiyordum.
"OLUP BİTENLERİ ÇOCUKLARA NİÇİN ANLATMALI ?"
Gerçek, sevgili Portugam ; bunları bana çok erken anlatmış olmalarıdır.
Hoşça kal !
Ubatuba , 1967



___ İncelemek isteyenler için ___

3. kitap  Delifişek